21 Ağustos 2012 Salı

selam. bu günlerde zamanın çerçeveciden alınacak ve yine ona götürülecek fotoğraflar, paspartu kararsızlıkları, hülyanın dünyanın her yerinden gönderdiği kartpostallar ve dostlarla yapılan çay kahve sohbetleriyle kuş gibi geçiyor. sevmediğim bayram düzenini/düzensizliğinin kendi düzenimi/düzensizliğimi etkilememesi için elinden geleni yapıyorum. bayramlık ciciler giymem gerektiğinin düşünen ailemin usanmış bakışları altında 3 gündür beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolonla geziyorum. bazen bütün bir gününmü evden ve hatta odamdan dışarı hiç adım atmadan geçiriyorum, kitap okuyorum böyle zamanlarda. son iki hafta içinde neler okudum dur bakayım.. 
sanırım Patti Smith'le başladı her şey; Çoluk Çocuk. kitap önermek huyum değildir fakat bunu şiddetle öneririm. uzun zamandır okuduğum en iyi dönem romanıydı, çok yoğundu, okuduğum her şey gözlerim önünde çok canlıydı. dip kitabı diyebilirim hatta dibin de dibi. duymayı, tatmayı, koklamayı, dokunmayı unutmuş yahut görmenin ardına ikinci plana atmış, doyumsuz insan için tedavi edici olabilir bile.
ve sonra şu çok övülen Muhteşem Gatsby. Ben pek övemeyeceğim. Dönem ve doku itibariyle hoş kurgu itibariyle baygınlıklar veren bir romandı.
sonra Çocukluğun Soğuk Geceleri ile Tezer Özlü ağzıma sıçtı. İnthar, klinik, depresyon, edebiyat ve yaşamda aşina olduğum diğer sancılar... 
Yusuf Atılgan;Anayurt Oteli. Zebercet de darladı içimi ama ilginç bir şekilde sevdim. özellikle sonlara doğru zebercet'in sayıklar halleri, parçalı anılar..
Ferit Edgü; Doğu Öyküleri. Sıcaktı, kaşımadı, kışkırtmadı, duyumsattı, gülümsetti.. aradığım da buydu, bana yetti.
İlhan Berk; Uzun Bir Adam. 'Kendim üstüne bir kalem denemesi' demiş bu kitabı tanımlarken. İlhan Berk'e giriş 101 ders kitabı olabilir bence.
Cemil Kavukçu; Başkasının Rüyaları. Özellikle çocuk dilinden öyküleri çok hoşuma gitti.
Ve Tuğrul'un getirdiği bir Tezer Özlü daha; Yaşamın Ucuna Yolculuk. Aynı yıpratıcılıkta bir seyir defteri. sanırım tuğrul beni depresyona sokmaya çalışıyor.
Özel Hayatın Tarihi'ni hala bitiremedim dolayısıyla Roma okumalarım çok yavaş gidiyor.

Her şey çok durgun. Uyuşmuş hissediyorum biraz. Ama şikayetim de yok. sadece, bazen, bir his; bir şeyleri kaçırıyormuşum hissi... İlginç. Hiç bilmediğim bir şeylerin olmasını bekliyorum. Bu bekleyişin ne kadar süreceği hakkında bir fikrim yok. ve normalde bu tür belirsizlikler, asılı kalma halleri beni delirtir sinirden. fakat dedim ya uyuşmuş gibiyim uç tepkiler veremiyorum, aşırı neşe, ciddi bir asabiyet, üzüntü... yok bunlar hatta hiç olmamış gibiler. Olaylar karşısında şöyleyim daha ziyade; dinliyorum/izliyorum düşünüyorum anlıyor ya da anlamıyorum ve sıradaki tuşuna basıyorum. pek kahve içmiyorum bir de çok uyuyorum bunlar yüzünden olabilir.

Fakat sorun yok. Telaş yapmayın .)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder