11 Kasım 2012 Pazar

aktiflikten sınıfta kalma

Selam deniz börülceleri!
Bu ay var ya Ankara'da inanılmaz etkinlikler var;
15 Kasım 'da Şükrü Erbaş'ın dinletisi var Telvin isimli bir mekanda Konur'daymış. Ben giderim arkadaş, hem giderim hem ağlarım, bahçemizde nar ağacı yoktu diye diye ağlarım.. Size bir sır; bence Abdullah Ataşçı, Ethem Baran ve Hasan Ali'mi görme ihtimalimiz de çok yüksek..
18 Kasım'da Mine Söğüt söyleşisi var Soul Bar'da ( olgunlar nu:18).. Deli Kadın Hikayelerini henüz bitirdim ve acının her türünü tattım, kanırttı beni.. Artık biraz da korkuyorum ama daha çok heyecanlıyım!
Veee 30 Kasım itibariyle Gezici Festival geliyorr !!
Van Gogh Alive deseniz hâlâ devam ediyor Cer'de.
 Konserleri ve DT oynlarını hiç karıştırmıyorum bu sefer farkındaysanız. 
Eh arada ders çalışmak mezun olmlak da lazım!
....

28 Eylül 2012 Cuma

yine bir gülnihal

yine bir Şefika Kutluer Festivaliyle karşı karşıyayız. geçen yıl ki sitemlerim ve küsmelerimin ardından bu sene biletlerin ucuzlaması şerefine açılış konserine damlamayı düşünmüyor değilim. ekim Ankara'da festival gezme tozma ekimi.. Filmekimi, Şefika Kutluer, CAVA, Soul Sohbetleri, İTEF, DTler ilk aklıma gelenler, hepsine gidip "herboktanyuvarlak" yapayım diyorum. şimdilik bu kadar özet yetsin.

23 Ağustos 2012 Perşembe

evet, şöyle oldu limon çekirdeklerini ayıkladıktan sonra tam atacakken özüme balkondaki saksı ilişti. kafada yanan ışık, küçük viking hareketi falan derken onları ektim. cıkmayacaklarını bile bile. çünkü bazen boş umutlar, gerçeklerinden çok daha sıkı bağlar hayata.. hiç gelmeyecek mektuplar beklemek keyifliydi, söz verilen ve umulanlar hiç gelmedi. böyle bir şey.

21 Ağustos 2012 Salı

selam. bu günlerde zamanın çerçeveciden alınacak ve yine ona götürülecek fotoğraflar, paspartu kararsızlıkları, hülyanın dünyanın her yerinden gönderdiği kartpostallar ve dostlarla yapılan çay kahve sohbetleriyle kuş gibi geçiyor. sevmediğim bayram düzenini/düzensizliğinin kendi düzenimi/düzensizliğimi etkilememesi için elinden geleni yapıyorum. bayramlık ciciler giymem gerektiğinin düşünen ailemin usanmış bakışları altında 3 gündür beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolonla geziyorum. bazen bütün bir gününmü evden ve hatta odamdan dışarı hiç adım atmadan geçiriyorum, kitap okuyorum böyle zamanlarda. son iki hafta içinde neler okudum dur bakayım.. 
sanırım Patti Smith'le başladı her şey; Çoluk Çocuk. kitap önermek huyum değildir fakat bunu şiddetle öneririm. uzun zamandır okuduğum en iyi dönem romanıydı, çok yoğundu, okuduğum her şey gözlerim önünde çok canlıydı. dip kitabı diyebilirim hatta dibin de dibi. duymayı, tatmayı, koklamayı, dokunmayı unutmuş yahut görmenin ardına ikinci plana atmış, doyumsuz insan için tedavi edici olabilir bile.
ve sonra şu çok övülen Muhteşem Gatsby. Ben pek övemeyeceğim. Dönem ve doku itibariyle hoş kurgu itibariyle baygınlıklar veren bir romandı.
sonra Çocukluğun Soğuk Geceleri ile Tezer Özlü ağzıma sıçtı. İnthar, klinik, depresyon, edebiyat ve yaşamda aşina olduğum diğer sancılar... 
Yusuf Atılgan;Anayurt Oteli. Zebercet de darladı içimi ama ilginç bir şekilde sevdim. özellikle sonlara doğru zebercet'in sayıklar halleri, parçalı anılar..
Ferit Edgü; Doğu Öyküleri. Sıcaktı, kaşımadı, kışkırtmadı, duyumsattı, gülümsetti.. aradığım da buydu, bana yetti.
İlhan Berk; Uzun Bir Adam. 'Kendim üstüne bir kalem denemesi' demiş bu kitabı tanımlarken. İlhan Berk'e giriş 101 ders kitabı olabilir bence.
Cemil Kavukçu; Başkasının Rüyaları. Özellikle çocuk dilinden öyküleri çok hoşuma gitti.
Ve Tuğrul'un getirdiği bir Tezer Özlü daha; Yaşamın Ucuna Yolculuk. Aynı yıpratıcılıkta bir seyir defteri. sanırım tuğrul beni depresyona sokmaya çalışıyor.
Özel Hayatın Tarihi'ni hala bitiremedim dolayısıyla Roma okumalarım çok yavaş gidiyor.

Her şey çok durgun. Uyuşmuş hissediyorum biraz. Ama şikayetim de yok. sadece, bazen, bir his; bir şeyleri kaçırıyormuşum hissi... İlginç. Hiç bilmediğim bir şeylerin olmasını bekliyorum. Bu bekleyişin ne kadar süreceği hakkında bir fikrim yok. ve normalde bu tür belirsizlikler, asılı kalma halleri beni delirtir sinirden. fakat dedim ya uyuşmuş gibiyim uç tepkiler veremiyorum, aşırı neşe, ciddi bir asabiyet, üzüntü... yok bunlar hatta hiç olmamış gibiler. Olaylar karşısında şöyleyim daha ziyade; dinliyorum/izliyorum düşünüyorum anlıyor ya da anlamıyorum ve sıradaki tuşuna basıyorum. pek kahve içmiyorum bir de çok uyuyorum bunlar yüzünden olabilir.

Fakat sorun yok. Telaş yapmayın .)

" hem gövdem benim baştan beri başıma bela olmuştur"

Vücudumun şehrinde kurulmadık
pazarlarım var.
Zengin eşyalı dükkanların, saadeti
yaşanır.
Dağlarca arzular yunur, yeni defterlere
geçilir.
Dibi yok göklere, evlere değilir.



Bana dünya topraktan görünür.
Sana rahmet nereden yağar?
Ben geriye bir kademlik yol bıraktım
Sen dünyada kalmış günlerini ne
yapıyorsun?



Ben canımın istediği vakit
Dışımı bir muz gibi soyup
Öyle çırılçıplak gezebiliyorum
Sen ne yapıyorsun?



Gözümün birini kapayıp
Öbürüyle içimi görüyorum
sen ne görüyorsun?
nihayet ben günahı icat ettim
sen neyi buldun?


ilhan berk






13 Aralık 2011 Salı

böyle-öyle

çok özlemişimdir, ihmal etmişimdir.. huyumdur. ama kuruğuma baka baka da dönerim işte. parmaklarım beceriksiz, aklım desen akıldan sıyrılmış* nah işte böyle.
öyle çok şey değişti ki yazma(ya)lı.. belki de yazma(ma)lı.
bir giriş , bir selam olsun da bu, ölü toprağı atılmış gibi derler hani o hali ortadan kalksın suskunluğumuzun.. gene sustukça susalım, varsın olsun.
belki yine gelirim.şimdi gidiyorum.